Önsöz

İşte her şey böyle başladı; büyük patlamayla falan değil, tam olarak böyle.

Gözlerimi açtığımda, bu yaptığımın ne kadar da işe yaramaz bir eylem olduğunu bir kez daha fark ettim. Güneş görmez, doktor girmez bir yerde uzun zaman geçirince her şeyin aslında bir hayal olduğu fikrine daha çok ısınıyorsunuz. Tüm olan bitenin yatağınızdan doğrulduğunuz an yüzünüzdeki tebessüme sabit kalacak bir parça çılgınlıktan ibaretmiş gibi görünmesinin asıl sebebi bu sanırım. Bu yüzden biraz daha sağa, sola dönüp, derin derin alınan nefesleri ciğerlerinize kurban etmekte ve yattığınız yerden doğrulma faslını geciktirmekte de hiç bir beis görmüyorsunuz.

Evet, görmüyorsunuz. Ellerinizi gözlerinizin hizasına getirdiğinizin farkındasınız ama görmüyorsunuz. Başınızı yukarı kaldırdığınızın farkındasınız ama bir yukarının olup olmadığını bilmiyorsunuz. Boşlukta savrulan ayaklarınızın bir yerlere çarpmasından endişe etseniz de korkularınızla bile yüzleşme imkanı bulamıyorsunuz. Kim bilir, belki de yoksunuz.

Yoksunuz; hepimiz, her zaman, bir şeylerin varlığından yoksunuz. Belki ellerimizden yoksunuz; belki gök kubbeden yoksunuz; belki korkularımızla can bulacak hurafelerden yoksunuz, bilemiyorum. Ben şimdilik gün ışığından ve zaman mefhumundan yoksun halde donmuş düşlerimi, varlığını hayale yorduğum şu anın gerçekliğinden uzak tutmakla meşgul, zeminde uzanmış bekliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder